"Hayvanım, insansın, insan."
Bir, bilemedin iki insan haricinde hiç bir insanı sokaktaki herhangi bir köpekten daha fazla sevemeyeceğim ben. Bir, ya da hayır, hiç bir insana herhangi bir hayvana yaptığımdan daha fazla bencilliğimi saklayıp kendimce yaklaşmayacağım. Ve hiç bir insana veremeyeceğim yaralı bir kediye verdiğimden daha karşılıksız, daha saf bir değer. Hak ettiniz ama. Hak ettik öyle değil mi biz insanlar?


"Entel-dantel işler."
Saçma sapan bi kaç kültüre aşina olup, bi kaç entelektüel insanın yanında dururken onlar gibi görünmeye çalışan, her bir kültü anlayamadan ezberlemiş, tek amacı etiket olan insanlar, gerçekten saf, düşünemeyen, entel ve entelektüel kavramları arasındaki farkı hiç bi zaman algılayamamış insanların bi bok olduğunuzu düşünmelerini sağlamak konusunda üstünüze yok gerçekten. Düşünce hırsızlığını meslek edinip, karşısına kendinden çok daha "iyi" bi insan cıktığında susup "beni anlayamazsınız" diyen gözlerle bakan, ondan olmayanları anlamak veya onlara bi şey katmak yerine küçümseyen insanlardan nefret ediyorum. Entelektüel'in bana göre e'sini bile yakalayamamış, halk dilinde entel insanlar; hiç bi boka yaramıyosunuz ulan. Oh be.


"Bilincime mektup."
Bu halleri çeyrek geçe, delirmeye çeyrek kaldığını hissedebiliyorum. Burdan bilincime sesleniyorum.. Sevgili bilincim ikimiz de biliyoruz ki asıl olarak bu beden bize ait değil. Bu boyut, bu adına hayat dediğimiz ''alt olgu'' bizim değil. Bakıyorum da artık ''insan merkezli hayat'' alt olgusunda zevklere ve güzelliklere dair hiç bi şey kalmamış. O zaman bu alt olguya, insanlara ve bu gibi şeylere dair hiç bi şey kalsın istemiyorum ben de ''beden'' yani maddiyat dilinde ki beynimde.


"Bir insan türü örneği."
Ya hep bilinçli ya da hepten bilinçsiz.. İşte.. İkisinin arasında sıkışıp kalmış, ''beyinli'' insanlar kendilerini diğer insanlardan nefret ettirirken aynı zamanda kendilerine muhtaç bir şekilde yaşatan ama hiç bi zaman bunun farkında olamamış insanlardır. Belki de farkındalar da ben anlayamıyorum. Ya da anlayabiliyorum da siz farkında değilsiniz. Ya da farkındasınız da ben anlayamıyorum.


"Ne fark eder?"
Kendimi bildim bileli düşündüğüm belli konular, kavramlar, olgular ve benzeri şeyler var çoğu insanın yaptığı gibi. Ve bunların sonucunda vardığım hep "tek" bir sonuç var. Bu sonucu açıklamak zor fakat kendimce sonuç adını verdiğim tartımlarımdan sonra söylediğim tek cümle "ne fark eder?" oluyor. Her zaman söylerim "bilinmezlik üzerine tahmin yürütmek anlamsız." Tabii anlamadınız.


"Kendini kandırış."
Ah biz insanlar.. "Neden her bir olağan üstü veya garip olaydan anlam çıkarmaya çalışırız? Örneğin "hayat" denilen şey "olağanların en üstü" değil midir?" Bazen çıkmaz düşüncelerimi bu soruyu sorarak askıya alabiliyorum işte. Diyorum ki; "hayatı anlamaya çalışıyoruz da hayat zaten anlaşılabilir bi şey olsa olağanların en üstü olabilir miydi?" Sadece anlık bi düşünce işte. Bi kızın rahmine bırakılmış milyarlarca sperm gibi. Ve sonra çok geçmeden yine çıkmazlarıma geri dönüyorum..


"Hayat kaybetmece."
"Hayatını kaybetti" dedim de.. İnsan öyle bir şey ki bilemediği ya da göremediği çoğu şeyi yalanlamakta üstüne yok. Buna sebep olan şey tabii ki çoğunuz için giziden gizliye, azımız için açık bi şekilde "insan egosu" adını verdiğimiz, insan dilinde "hayvanca" gayet tabii bir insan olmazsa olmazı. Ama siz yine de bi gıdım alt insanın orta derecesinde kıvranan insanlar, aldanmayın böyle şeylere! Hayat ne kazanılır ne kaybedilir şu an için. Ne eksi ne artı diyebilirim. Bilinmezlik üzerine kesin bir sonuca varılabileceğine inanmayan ben her zamanki gibi nötrüm sayın seyirciler.


"Zaman."
Oturup donuk gözlerle masanın ayağına bakarken boşa geçip giden onca zamana üzülemeyecek kadar tepkisizim şu anda. Henüz farkındalık sınırlarımı zaman kavramı için zorlamadım. Masanın ayağına bakmaktan keyif almayı umuyorum. Aksi takdirde hayattan tek pişmanlığım "zaman" olacak.


"Küçük bir tüyo."
İnsanın insanlıktan çıkmaya başladığı andan itibaren ki ilk mesleğidir "tiyatro". Oynaması çok zevkli ve bi o kadar da farkındalık gerektirir. Bir çok artısı vardır tabii. Mesela hiç koşulsuz hayat sigortası sağlar iyi becerebilenlere. Zaten becerebildikten sonra öyle keyiflidir, öyle haz vericidir ki sormayın gitsin.. Ben de az çok yapıyorum bir şeyler. Herkes denemeli ama herkes denemesin bence. Çünkü inanın bana^^ "sahne"ye çıktığım an insanlar insan değil seyirci, seyirciler seyirci değil oyuncu, oyuncular oyuncu değil, beyninin dört bir yanını farkındalık zehri sarmış ucuz insan benzerleri.. Bu böyle. Ama siz denemeyin.


"O zamanlar.."
..yazdıkça rahatlama isteğim öfkemin ve düşüncelerimin alevlenmesiydi. Çünkü ben yazdıkça eski "saflığım"a geri dönüyorum. Konuştukça ve uyudukça da.. En fenası da uyumaktı o zamanlar.. Bir gün kafam taşşşak gibiydi bu triplerde yani duygu ve düşünce afallaması içerisindeydim. Uyumamalıydım.. Uyumamalıydım.. Ama uyudum.. Sabah kalktığımda saftım işte.. Saf!


"Ego; İlk haller."
Ego denilen şeyden yeterinde iğrenirken ben bir de bu işin "alt" kısmını görmek.. Katlanmak.. Katlanamamak.. İnsan, insanın insan sever yanlarını katlediyor ve bu "şimdi ki insanın" doğasında var. İnsan soyut kavramların da katili.. Kendi bencilliklerinin farkında olmadan insanların varolduğunu sandıkları bencilliklerini eleştiren zihniyetteki insanlar bi kendilerine gelsinler artık! Ya da en azından bi kendinizi bilin be kardeşim.


"Ego; Tabii artık.."
..böyle değil. Artık zevk alabilmenin doruklarında yaşayabilmeyi öğrendim fakat uygulamaya yeni geçiyorum. Ama inanın iyiyim. Veya bilemiyorum..
Öykü Topal.